Çocukluğundan beri motosiklet tutkunu olan Burak Ercan, 23 yaşına geldiğinde yönetmenlik tutkusu ağır basınca eğitim için Amerika’ya gitti. Son sınıf öğrencisiyken, Amerikan yapımı bir filmde başrol oynadı. Üniversitede tanıştığı Japon sevgilisiyle Fuji Dağı eteklerinde bir tapınakta evlenerek Japonya’ya yerleşti. Burada bir yandan, otomobilleri yarışa hazırlayan mühendis kayınpederine destek olurken, diğer yandan NTV ve CNBC -e’nin Tokyo muhabirliğini yaptı. Amerika’da aldığı motosiklet ehliyeti Japonya’da geçerli olmayınca, deneyimli bir motosikletçi olmasına rağmen, sınava 5. girişinde ehliyet alabildi. 2,5 yıl sonra Türkiye’ye döndüğünde hem yönetmenlik yapmaya, hem de motosiklet eğitmenliğine başladı. Bir de kamera önüne geçip test sürücülüğü yapınca, aynı anda 3 işi keyif alarak sürdüren şanslı insanlardan biri oldu.
NTV’de tanıtım direktörlüğü, Motokeyf programında test sürücülüğü ve BMW Rider Academy’de motosiklet eğitmenliği yapan Burak Ercan, motosiklet tutkusunu ve ilginç yaşam öyküsünümotohaber.com'a anlattı…Motosiklete ilginiz nasıl başladı?5-6 yaşlarımdan itibaren bisiklete ve motosiklete ilgim vardı. Ellerimi doğduğumda bile gidon tutar gibi sıkarmışım. (Gülüyor) 15-16 yaşlarımda ilk kez benzinli diyebileceğimiz gerçek bir motosikletle tanıştım. Doğu Bloğu yapımı, kalın tekerlekli, 50 santimetreküp hacminde, 2 zamanlı motoru olan ufak tefek bir motosikletim oldu. O yaşta motosiklet tutkunu oldum diyebilirim. Her şey bu motorla başladı. O iki zamanlı motorun yağ kokusunu hissediyor, bozulduğunda onarmaya çalışınca mekanik merakım artıyordu. Daha sonra 4 silindirli spor makinelere, “racing” denilen motorlara ilgi duymaya başladım. Ardından ailemden gizli, hayalimdeki spor motoru aldım. O motoru bir süre kullandım.
Çocukluk yıllarım Yeşilyurt’ta geçti. Yeşilyurt Spor Kulübü’nde 4-5 yıl aktif olarak sutopu oynadım. Saint Benoit Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra üniversite eğitimi için Amerika’ya gittim. Orada da “criuser” motorları denedim. Ardından “doğayla bütünleşme ve biraz daha adrenalin” diyerek asfalt dışı motosikletlere ilgi duymaya başladım. Hep bir arayış içerisindeydim ve sonunda “enduro” tipi motosiklette karar kıldım. Yıllarca her tür motoru denemiş biri olarak, hemen her şeyi yapabileceğim bir motoru seçtiğim için sağlıklı bir karar verdiğimi düşünüyorum.
Şu anda BMW 1200 GS kullanıyorum. “Turing enduro” veya “advanced enduro” diyebileceğimiz bir macera motoru. Onun dışında hafta sonları Belgrad Ormanı ya da Süleyman Memnun’un motokros pistinde hoplayıp zıplayacağım daha küçük çaplı bir “motokros” tipi motorum var. Bir tane de 550’lik Husaberg’im var.
Eğitim hayatınızdan bahseder misiniz? Saint Benoit Fransız Lisesi mezunuyum. Daha sonra üniversite için Amerika’ya gittim. Eastern Michigan University’de iki dal seçtim. Ana dalım “tele iletişim ve film”di. İkinci seçimim ise geliştirmek istediğim Fransızca oldu.
ÜNİVERSİTEDEYKEN KAMERA ÖNÜNE GEÇTİM
O zamanlar kamera önü ya da arkası olsun medyayı kafama takmıştım. Bu arada, Amerika’da üniversite son sınıftayken uzun metrajlı bağımsız bir filmde başrol oynadım. Dead Eye (Ölü Göz) adlı, ölü bir dedektifin hikayesini anlatan bir filmdi. Benim için beklenmedik bir tecrübe oldu. Yönetmenlik eğitimi almışken, kamera önüne geçtim ve başrol oynadım.
Film ilgi gördü mü? Film bağımsız, 600 bin dolar bütçeli, biraz şiddet, aksiyon ve Uzakdoğu tarzında bir filmdi. Çekimler bitmek üzereyken Japonya’ya geçtim. Film, 1998’de Rusya’da beyazperdeye girdi, Uzakdoğu’da da DVD olarak satıldı.
BİR FİLM İZLEDİM, BAŞROL OYUNCUSU AYNI SEN!
Bir gün, NTV’den bir arkadaşımla aramızda çok ilginç bir konuşma geçti. “Burak, geçenlerde bir Rus kanalına takıldım. Bir film vardı adam sana nasıl benziyor bir bilsen” dedi. Ben de bunun üzerine “Yoksa bu adam oradan çıkıp şuraya mı gidiyor, bunu mu yapıyor?” deyince, “Sen de mi izledin?” dedi. “Hayır, o bendim” dediğimde öyle bir şaşkınlık yaşadı ki, yüzündeki ifade görülmeye değerdi.
FUJİ DAĞI ETEKLERİNDEKİ TAPINAKTA EVLENDİK
Eşinizle nasıl tanıştınız? Eşimle Amerika’da üniversitede tanıştık. Mezun olduktan sonra Japonya’ya geçtik. Fuji Dağı eteklerinde bir tapınakta, Budist kurallarına uygun şekilde evlendik. Daha sonra bizim kurallarımıza uygun bir tören yaptık.
EŞİMLE MOTOKROS KEYFİ YAŞAMAK İSTİYORUZ
Eşinizin motosiklete ilgisi nasıl? O da güzel motosiklet kullanıyor. Eşim ithalat ihracat yapan büyük bir Japon firmasında çalışıyor ve işe scooter ile gidip geliyor. Şimdi yeni hevesi var. Toprakta, çamurda, ormanda motosiklet kullanmak istiyor. Boyutlarına göre küçük motokros tipi bir motosiklet alıp bu keyfi birlikte yaşamaya başlayacağız.
Yurt dışında ne kadar kaldınız? 8 sene yurt dışında kaldım. Bunun 5,5 senesi Amerika’da, 2,5 senesi de Japonya’da geçti. 2000 yılında Türkiye’ye döndüm.
Japonya’da ne iş yapıyordunuz? Japonya’ya gitmemin ana nedenlerinden biri eşimin Japon olması. Aslında medya hayatım orada başladı. CNBC-e ve NTV’nin Tokyo muhabirliğini yaptım. Onun dışında, kayınpederim dünyada en sevdiğim işi yapıyor. Fuji Pisti’nin önünde çok büyük bir garajı var. Burada otomobil modifikasyonu yapılıyor. Fabrika çıkışı bir Mitsubishi Pajero geliyor, burada Dakar için hazırlanıyor. Kendisi aynı zamanda mühendis olduğu için, Isuzu gibi büyük motor üreticilerinin fabrikalarına gidip, motorları test ediyor. Motoru patlatıyor, çatlatıyor, açıyor, kapatıyor… Çok hoşlandığım işlerle uğraştığı için onun yanındaydım. Bir yandan da bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Sonra bedelli askerlik için Türkiye’ye döndük. Askerlikten sonra da Türkiye’den ayrılmadık.
BENCE JAPONYA DÜNYANIN EN ZOR EHLİYET ALINAN ÜLKESİ
Japonya’daki ehliyet sistemi nasıl? İlk motosiklet ehliyetimi Amerika’da almıştım. Japonya’da yaşamaya başlayınca, mecburen Japon ehliyeti almak zorunda kaldım. Hiç kimseye tavsiye etmiyorum, bence dünyanın en zor ehliyet alınan yeri. Senelerdir kullanıp, ara sıra amatörce yarışmış olmama rağmen Japonya’da ehliyetimi 5. seferde alabildim.
25-30 KEZ SINAVA GİRENLERİ GÖRDÜM
Şöyle bir sistem var; elinize bir kart veriyorlar, her seferinde de “geçemedi” diye damgalıyorlar. Bazı Japon vatandaşlarının ellerinde 25-30 kez damgalanmış kartlar bile vardı. Sırf bu yüzden psikolojisi bozulan sürücüler gördüm. Tüm bunlar göz önüne alındığında, sınava 5. girişimde ehliyet aldığım için başarılı olduğumu düşünüyorum.
ÜLKEMİZDEKİ SİSTEM İÇLER ACISI
Japonya’da ehliyet almak gerçekten çok zor. Aslında “Hiç kimseye tavsiye etmiyorum” derken, şaka yapıyorum. Özellikle Türkiye’deki ehliyet sistemini bildiğim için kesinlikle tavsiye ediyorum. Sistem içler acısı. Trafiğe açık alanlarda, kamyonlar tarafından ezilme tehlikesi altında ve hiçbir şey bilmeden ehliyet sahibi olabiliyorsunuz.
Ama Japonya’daki sistem şöyle; havaalanı gibi bir yer düşünün, çok değişik istasyonlar, bir tane kule var. Kulenin tepesinde ise baş eğitmen sizi izliyor. Kullandığımız motor ise hangi sınıfta ehliyet alacaksak o kategoriye uygun oluyor. Çünkü orada 3 değişik sınıf var. En büyüğü 650 cc ve üstü. Ben onu almaya çalışıyorum. Altınıza, üzerinde hoparlörleri olan 750 cc’lik kocaman bir makine veriyorlar. Japonya’ya yeni gittiğim için o zamanlar Japonca konuşamıyorum. Motorla ilerlerken, hoparlörlerden bağırışlar duyuyorum ama devam ediyorum. Meğer baş eğitmen orada hata yaptığım için geçemediğimi söylüyormuş ama ben farkında değilim, gidiyorum. Böyle 5 kez Japon eğitmenleri yordum.
Yol üzerinde 20 santim genişliğinde, 15 metre uzunluğunda metal çıkıntılar var. Onun üzerinde motorla en az 20 saniye durmak zorundasın. Ardından bir metre genişliğinde yollar, 90 derece dönüyor. Orayı hatasız geçtiğin zaman “Ben bu motosikleti kullanabiliyorum, motosikleti altımda küçük hissediyorum” diyecek duruma geliyorsunuz. Zaten olayın önemi de bu. O ehliyeti aldıktan sonra eğer bu tecrübeye sahipsen, trafikte de güvenli bir şekilde kullanmış oluyorsun.
Japonya’da ehliyeti aldıktan sonra, endurocu arkadaşlarla gayet amatör bir şekilde bir iki ufak yarışa katıldım. Orada ayrıca kendimi geliştirmek için “ileri sürüş” eğitimleri aldım. Bu eğitimleri Japon polisler veriyordu. Onlardan aldığım eğitimin çok faydasını gördüm.
Japonlar gerçekten motosiklet tutkunu. Bu ülkede hayatınız boyunca göremeyeceğiniz modeller var. İnanılmaz bir modifikasyon merakı var. Sınav, ehliyet sistemi de çok zor olduğundan bütün sürücüler yetenekli. Caddelerde trafik çok yoğun ve iyi olmak zorundalar.
Japonya’dan döndükten sonra NTV’de çalışmaya başladınız. NTV’de neler yapıyorsunuz? Şu an NTV’de tanıtım direktörlüğü yapıyorum. Yayınlanan tüm programların tanıtım filmleri, başında olduğum departmanda hazırlanıyor. Asıl mesleğim bu. Bunun yanı sıra Motokeyf programının test sürücülüğünü yapıyorum. Daha doğrusu motorları kullanıp yorum yapıyorum. Bu işi tam test sürücülüğü olarak görmememin nedeni de; bir motoru gerçekten “test ettim” yorumunu yapabilmek için o motoru en az bir hafta kullanıp fikir beyan etmek bence en ideali... Fakat Motokeyf haftalık bir program ve çekimler bir gün içerisinde yapılıyor. Motosiklet de bende bir hafta kalmadığı için ön hazırlığa çok zaman ayıramıyorum. Bu yüzden daha çok yarı test, yarı yorum yapıyorum diyebilirim.
O AN NE HİSSEDİYORSAM ONU ANLATIYORUM
Kullanacağınız motosikletin fabrika bilgileri işinize yarıyor mu? Tabi bilgilerden faydalanıyorum ama çekim esnasında mikrofon kaskın içinde olduğu için konuşmaların çoğu doğal bir şekilde gerçekleşiyor. Motosiklette o an ne hissediyorsam onu anlatıyorum. 2006 Mart ayında başladığımız programın 42. bölümünü çektik ve çok yoğun bir sezonu geride bıraktık. Mümkün olduğunca vakit ayırıp motosikletleri önceden tanımaya çalışıyorum ki, kısa test kullanma süreci içerisinde daha sağlıklı bir yorum yapabileyim.
KİMSENİN GÖREMEYECEĞİ AÇILARDAN ÇEKİM YAPIYORUZ
Motokeyf’te kendi açımdan şikayetçi olduğum tek konu bu. Keşke bir özgürlüğüm olsa, bir hafta 10 gün kullanıp Bursa’ya, Bolu’ya gitsem. Uzun yolda, arazide kullansam. Bunların hepsini 8 saatlik bir test sürecine sıkıştırmaya çalışıyorum. Şöyle bir dezanvantaj da var; görsel çalışıyoruz, devamlı etrafta kameralar var. Çift kamera, parmak kamera kullanıyoruz. Parmak kamerayı tak çıkar, açısını değiştir… Sonuçta NTV gibi bir kanala program yaptığımız için, gerçekten kaliteyi ve görsel şöleni ön planda tutmak zorundayız. Bir motosikletin tanıtımı esnasında 10-15 açının altına düşmüyoruz. Parmak kamerayla motosiklet sürücülerinin motor kullanırken hiçbir zaman göremeyeceği açılara iniyoruz. Mesela çukurlarda amortisör ve lastiklerin nasıl göründüğünü gösteriyoruz.
BMW RİDER ACADEMY AÇILIRKEN TEKLİF GELDİ, KABUL ETTİM
BMW Rider Academy’de eğitmenlik yapmaya nasıl başladınız? Türkiye’ye döndüğümde, BMW Rider Academy’nin dünyada birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de açılmasına karar verilmişti. Bu sırada bana eğitmenlik teklif edilince kabul ettim. Fakat Alman disiplini söz konusu olduğu için, zorlu bir süreç geçirdim. BMW Rider Academy’nin Almanya’daki merkezinden üst seviyede eğitmenlerden biri Türkiye’ye geldi. Uzun bir süre bize, BMW standartlarında eğitmen eğitimi verdi. Tabi bu eğitimi geçemeyenler de oldu. Sonuçta lisansımı aldım ve eğitmenliğe başladım. Her sene bilgilerimizi güncellemek için Almanya’dan eğitmen geliyor. Daha ileri seviye ve değişik eğitim teknikleri öğretiyor. Çünkü bu markanın bir tanınmışlığı, belirli bir kalitesi var.
Burada eğitimci olarak 3. senem. Çalışma saatlerim çok daha az olduğu için, genelde kişiselleştirilmiş, bire bir eğitimler veriyorum. Ayrıca güvenli sürüş gibi eğitimlere odaklanıyorum. Özel eğitimler zaten bir iki saatlik periyotlar halinde oluyor. Grup eğitimleri de hafta sonu olduğundan, burada eğitim verme şansını yakalıyorum. Ancak geçtiğimiz sene Motokeyf’ten dolayı maalesef BMW Rider Academy’yi ihmal etmek durumunda kaldım. Çünkü program çok vaktimi aldı.
ALMANLAR DİSİPLİNLİ, JAPONLAR İMKANSIZI İSTİYOR
Size göre Japonlar mı, Almanlar mı daha sıkı eğitim veriyor? Almanlar’ınki disipline dönük, yapılabilir şeyler. Japonlar sanki imkansızı istiyor gibiler. Gerçekten oradaki bazı eğitimleri görmeniz lazım. “Bir insan, bu iki tekerleğin üzerine çıkıp, motoruyla bu kadar bütünleşip bunları yapamaz” dedirtecek hareketler var. Ama yapıyorlar ve yaptırıyorlar. Bu anlattıklarım ileri sürüş eğitimleri. Gerçekten çok zor fakat yapabiliyorsunuz. Yaptıktan sonra da, “Ben bu işi nasıl yaptım” diyorsunuz ve başarılı olmanın verdiği hisle bu durumdan büyük keyif alıyorsunuz. Sonuç olarak motosiklet eğitimi Japonlar’da daha zor, Almanlar’da daha disiplinli diyeceğim…
Tekrar ehliyet konusuna değinmek istiyorum. Maalesef Türkiye’de ehliyet almak çok kolay. Trafiğe açık bir alanda 4 kuka diziyorlar. Yüzlerce insanı yolun kenarında bekletiyorlar. Gerçekten hiç eğitim almadan bu insanlara ehliyet veriyorlar. Bir de sınava motorlarıyla gelenleri, ehliyetsiz bir şekilde evlerine gönderiyorlar. Bu sistemin sürmesi çok büyük tehlike. Ülkemizde BMW Rider Academy, Honda Eğitim Merkezi gibi motosiklet eğitimi veren birçok kurum var. Bunlardan birinden mutlaka eğitim alınmalı. Eğitim almaya gelenler, öğrenilecek ne çok şey olduğunu görünce çok şaşıracaklar.
|
Yorumlar
Yorum Gönder